Yas tutmak doğamızda var...
Yas tutmak her insanın doğasında var. Kaybın büyüklüğü ve anıların yoğunluğu, yası o denli arttırır. Buna karşın, yas ne kadar doğal ise kurtulmaya çalışmak ve hayata bağlanmak da o denli doğaldır. İnsanı değerlendirirken, duygu, düşünce ve bilgi ile biçimlenmiş entelektüel kılıfın içindeki canlıyı göz ardı etmemek gerekir. Çünkü asıl olan onun istekleridir.
Yas; kişisel bir deneyimdir. Yas tutmak sadece 'üzgün olmak' anlamına gelmez; genel olarak hüzün ve çökkünlük vardır. Kendi doğal seyri içerisinde son bulur. Önceki gün, dün ve bugün gelecekte "yas" hep olacak.
Arapça'da bölen anlamına gelir 'kasım'. Kasıldığını anlatan böbürlenmek anlamında da kullanılır, 'kasım kasım kasılmak' gibi. 'Ekim'den sonra 'aralık'tan önce gelen onbirinci aydır 'kasım'. Ayrıca Ruslar'ın da tarihsel olarak sevdiği bir ay olarak bilinir. Ayrılıkların ve ölümlerin daha çok yaşandığı ay olması nedeniyle şairlerin dizelerinde de sıkça rastladığımız ay. Türkçe'de pek sık kullanılmayan bir isim olsa da hayatımızın önemli bir bölümünde yer alıyor.
Aylardan 'kasım' oldu mu bir hüzün çöküyor. Her gün yeni bir umutla açıyorum penceremi. Güne öyle başlıyorum. Bir gün çıkıp gelir umudu ile. Gelmeyeceğini, gelemeyeceğini bildiğim halde. Tarifi mümkün olmayan duygular yaşıyorum. Hüzün, kederin habercisi gibi geliyor. 'Kasım'daki hüzünlere bakıyorum; aradan yıllar geçti. Her yıl ayrı bir özlem ve hasretle andık Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü… Hemen her yıl aynı dilek ve temennileri sıraladık.
Yine bir 'kasım' ayı, yıl 1999. "12 Kasım Düzce Depremi"nin yıl dönümü. Aradan geçen koca bir 13 yıla rağmen acı halen yüreğimizde. Binlerce canı alan, onbinlercesini acı içinde bırakan gün. Her şey daha dün gibi sıcak, bir o kadar da taze. Sevdiklerimizi, yakınlarımızı, canları toprağa verdiğimiz gün. Toplumsal hafızanın unutmaya yüz tuttuğu, tarihin tozlu sayfalarında kalan 12 Kasım. Bugün "12 Kasım Düzce Depremi"nin yıldönümü.
Ya 14 Kasım? Baba ocağına 'kor' gibi düşen acının yıl dönümü. Hayata tutunmayı, mücadeleyi, var olmayı öğrendiğim babamın ebediyete intikalinin beşinci yıldönümü. Dürüstlüğü, sevgiyi, saygıyı, hoşgörü ve var oluşumuzu 'O' anlattı bana. Bir baba için ne yazılır ki? Ne kelime bulabilir ne de cümle kurabilirsiniz. Kelimeler düğümlenir kalır. Ama acı o günkü kadar tazedir.
Ve 'kasım'ın ilk günü… Amansız hastalığın pençesinden 'kurtuldum' dediği an kaybettik onu… Kayınbirader ötesi ağabeyim Kemal Şahin'i son yolculuğuna uğurladım. Mekanı, mekanları cennet olsun. 'Kasım' ayının içinden 17'yi bir kenara koymalı. Tam 22 yılı geride bıraktığım, hüzünde sığındığım, sevinci birlikte paylaştığım limanın var olduğu gün.
Affınıza sığındım...
Geride bıraktığımız hafta; "Ünlülerin Ankara'daki Okulları" başlıklı yazı dizimiz ilgiyle takip edildi. Birçok sanatçı, sporcu, siyasetçi ve tanınmış yüzlerin mezun oldukları başkent okullarını Sabah Ankara sayfalarına taşıdık. Haftaya damgasını vuran manşet başlıklarımız yine gündem belirledi. İşte o manşetlerimiz; 'Vakıf Eserleri Altın Çağında', 'Kaderine Terk Edilen Sokak', 'Bilgi Evleri Hayat Verdi', 'Simülasyonla Yangın Eğitimi', 'YeniMahalle', 'Ağır Fatura', 'Sallamalı Haraç Çetesi'…
Sağlıklı, mutlu bir hafta diliyorum…