Başkentin Nabzı Osman Altınışık
Lugatında, “hayır” kelimesi bulunmayan mesleğini aşk derecesinde seven, duygusal, sevgi dolu, pozitif bir başkentli gazeteci Osman Altınışık… Kariyerine muhabir olarak başlayan Osman Altınışık, gazete, televizyon ve haber ajansı gibi mesleki tecrübeye sahip. Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Osman Altınışık ile medya sektörü, başarılarla dolu geçmişi ve yapmak istedikleri hakkında çok hoş bir röportaj gerçekleştirdik. Başkent Ankara’nın nabzını tutan Osman Altınışık samimi cevaplarıyla MAG sayfalarında sizlerle.
Hayalini kurduğunuz işi mi yapıyorsunuz?
Gazetecilik seçilmesi gereken bir sevda… Hem de karşılıklı olanından. Puanım tuttu, üniversitede o bölümü okuyup, sektöre adım atayım denilecek bir meslek değil. Siz onu o da sizi sevecek. Belli bir noktaya ulaşmanız için çok çalışmanız ve büyük fedakarlıklarda bulunmanız gerekiyor. Türkçe dil bilginiz engin ve derin olacak. Mesleğiniz sizinle birlikte büyüyecek. Olgunlaşıp, yaşlanacak. Sorunuza gelirsek; evet hayalini kurduğum işi yapıyorum. Aşık olduğum mesleğin amatörü olmak hoşuma gidiyor. Bu meslekte profesyonel olunamayacağını iddia edenlerdenim. Profesyonel düşünüp amatör ruhla çalışanlardanım.
Bu mesleğin de her meslekte olduğu gibi birçok avantajı ve dezavantajı var sizce bunlar neler?
Gazetecilik ilginç. Dostun dost, düşmanın da düşman gibi net olarak görülebileceği nadir mesleklerden… Olumsuz tarafından bakıldığında; kolay düşman edinilen, hemen yanlış anlaşılabilecek, “sana mı kaldı bu işlerle uğraşmak!” denilen bir iş kolu… An gelir, bırakın uzaktakileri, en yakınlarınız bile sizi anlamakta zorluk çeker. Çoğu zaman mesailer sarkar. Gündüz, geceye katılır da görev bitmez. İklim ve çevre şartlarına dayalı zorluklara girmiyorum bile. Çocuğunuzun doğumunda eşinizin yanında olamadığınız gibi, onun büyüdüğünü anlayamayan birçok meslektaşımız vardır. Olumlu yanlarına gelince… Riskli ama bir o kadar da zevkli ve asil. Bir insanın, toplumun ya da ülkenin, meselelerinin çözümünde nokta kadar olsa da yardımcı olmanız, yukarıda anlattığım zorlukları yaşamanıza değer. Yaşanan mutluluğun tasvirini anlatmanın imkanı yok.
Gazetecilik çok zor bir meslek. Siz gazeteciliğin en üst seviyelerindesiniz. Bu başarıları nasıl elde ettiniz?
Gazetecilikte ast ve üst derecelerini uygulamaya bana göre gerek yok. Arada sınır varsa iş üretmeniz zorlaşır. En üst seviyede olmanın tecrübe ile doğru orantılı olacağını düşünüyorum. Muhabir olarak başladığım gazetecilik mesleğinde, hemen her görevde bulundum. Siz tecrübe kazandıkça, olaya, habere ve kurguya bakış açınız da o kadar gelişiyor. Yeni başlayanlara göre daha etkili ve pratik ama pragmatik olmayan bir mantıkla gündemi değerlendirebiliyor, olayın arka planlarını da düşünebiliyorsunuz. Bir bakıma satranç gibi… İki, üç hamle ileriyi tahmin edebiliyorsunuz. Gündeme uygun pozisyon almak ve haberin devamını getirebilecek çalışmalar, birbirine bağlı bir döngü.
Başkentin nabzı sizlerin elinde... Bu nasıl bir duygu?
İstanbul’da da görev yapmış bir gazeteci olarak Ankara çok farklı. İstanbul iş, Ankara ise bürokrasi merkezli ama yükümlülükler aynı. Tecrübeli, çalışkan ve işini bilen arkadaşlarım benim için büyük bir şans. İyi bir ekibiz. Önemli haberlere imza attık. Gazetecilik refleksimiz ile sorumluluk duygularımız birbirleriyle örtüşüyor. Türkiye’nin daha ileri noktalara ulaşması için biz de herkes gibi üzerimize düşen görevi yerine getirmeye çalışıyoruz.
Size göre gazetecilikte düşünce ve ifade özgürlüğü nerede başlıyor ve nasıl bitiyor?
Konu, karşınızdakini kendi yerinize koyduğunuzda başlıyor ve orada bitiyor. Gazetecinin düşünce ve ifade özgürlüğü kadar, haberlerinde ya da yazdıklarında ismi geçenlerin de özgürlüklerinin ve düşüncelerinin önemsenmesi gerekiyor. Bu kadar basit. Bizden tecrübeli isimler bu konuda bize çok iyi örnek olamadılar ama yarınlar için bu neslin bu durumu değiştirmesi gerekiyor.
Gazeteciliğin en temel özelliklerinden biri objektifliktir. Sizce günümüz koşullarında objektif olabilmek mümkün oluyor mu?
Ben “doğruluk” kelimesinin bu tanımlamaya daha uygun olacağını düşünüyorum. Objektif olmak doğruluğun ancak bir alt değeri olarak değerlendirilebilir. Doğru olduğunuzda objektif de olursunuz. “Objektif olabilmek mümkün mü?...” Elbette ki mümkün… Doğruysanız, objektifsinizdir. Bu kadar yalın…
Gazetecilik hayatınız boyunca başınıza gelen en ilginç olay nedir bizimle paylaşır mısınız?
O zamanlar şimdiki gibi teknoloji gelişmemişti. Öyle cep telefonları ile görüntü gönderme imkanı yoktu. Fotoğraflar ve çekilen görüntü otobüs veya uçak kargo ile merkeze ulaştırılırdı. Onun içinde haberi yapmak kadar yaptığınız haberi merkeze ulaştırmanın da yarışı içinde olurduk. Meslek hayatımda birçok serüven var aslında. Ama 15 Ocak 1995 tarihinde Amerikalı Yarbay Mike Coillard ve oğlu Mathew’in Bolu Kartalkaya’da kayak yaparken kaybolması ve sonrasını unutmam mümkün değil. O dönem İhlas Haber Ajansı’nın Bolu Büro Şefiyim. Haberi alır almaz kameraman arkadaşım Caner Güngör ile birlikte soluğu Kartalkaya’da aldık. Kartalkaya’ya ulaşmamızın üzerinden kısa bir süre geçmişti ki, bulunduğumuz otele tabir yerindeyse medya yığınağı yapıldı. Ama bölgeyi iyi bilmenin avantajını kullanmak istiyordum. Bir taraftan çeşitli senaryolar konuşuluyorDU. Bir taraftan İncirlik’ten gelen Amerikalı askerlerin gün boyu arama kurtarma çalışmalarını gözlemledik. Ajans haberciliği diğerlerinin önünde olmanızı gerektiriyor. Bu sefer yarış uluslar arası boyutta. İşin zorluğunu iyi biliyorum. Kimsede ilk güne ait görüntü ve fotoğraf yok. Merkez bir taraftan sıkıştırıyor. Bu tür olaylarda ilk görüntü ve fotoğraflar çok önemli. Tüm meslektaşlarım pusuya yatmış bekliyorlar.
Otelin hangarın da İncirlik’ten gelen ABD’li askerler olduğu bilgisine ulaşıyorum. Fakat kimseye görüntü aldırmıyorlar. Konu hakkında ne açıklama yapan var, ne de bilgi veren. Zaman dilimini durduramıyorum, dakikalar ilerliyor. Ajans muhabiri olmak zamanla yarış, hatta zamanın ötesine geçmenizi gerektiriyor. Bu arada ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nden basın görevlisinin otelde olduğunu öğreniyorum. Hafiye tadında görevlinin peşine düşüyorum. Kısa bir soruşturmadan sonra adı geçen görevliyle tanışıyorum. Ama, aklım biran önce haberi kurtarmada. Görevli görüntü ve açıklama konusunda yardımcı olamayacaklarını söyleyince “b” planımı devreye sokuyorum. CNN’in İhlas Haber Ajansı’ndan görüntü beklediğini ve İncirlik’ten gelen Albay Ed Fitzgerald’ın CNN için açıklama yapması gerektiğini söylüyorum. Önce biraz duraklıyor. Israr ediyorum. En azından bu talebimin Albay Ed Fitzgerald’a iletilmesini istiyorum. Kısa bir süre sonra dışarı çıkıyor. Albay teklifi kabul etmiş. Sevinçten havalara uçuyorum. Kameramanla birlikte bir odaya alınıyoruz. Tam karşımda ABD’li Albay Ed Fitzgerald’ın duruyor. Büyükelçilik görevlisi ile birlikte röportajı tamamlıyorum. Aklım haber destekleyecek olan detay görüntülerde. Hangarda bekleyen Amerikalı askerlerden alacağım görüntü final olacak benim için. Teşekkür etmeden konuya giriyorum. İncirlik’ten gelen askerlerden görüntü almak istiyorum. Albay tereddüt ediyor. Bu röportaj bu haliyle bir şey ifade etmeyeceğini söylüyorum. Asker görüntüleri ile desteklememiz gerekir. Detay olmalı.
Görevlinin de desteği ile Albay Ed Fitzgerald’ı bu konuda da ikna etmeyi başarıyorum. Haberi kurtardım. Röportaj ve hangardaki bekleşen Amerikan askerleri görüntülerini İstanbul’a ulaştırıp otele dönüyorum. İlk günü kurtarmanın keyfini yaşıyorum. Ama asıl keyif otel lobisinde tüm meslektaşlarımla birlikte bizim görüntüleri izlemek oldu. Her mesleğin mutluluk anı vardır. Başarıya ulaşıldığı an vardır. Ne yazık ki dünyada mesleki sevinci en kısa yaşayanlar biz gazeteciler. O gün tüm meslektaşları atlatmanın mutluluğu bir gün sonra tam tersine dönebilir. Bunun için bizim meslekte, ne haber biter, ne de atlatma. Kartalkaya’daki ilk raundun galibi bendim. Son gününde galibi ben oldum. Otel lobisindeki sohbetlerde 10’uncu gün yarbay ve oğlunun bulunacağını ve yalnızca bizim bunu görüntüleyeceğimizi söylemiştim. Evet, 10’uncu gün Aladağ’da bulundular ve dağdan indirildikleri Orman İşletmesi Merkezi’nde yalnızca biz vardık. Bunun da hikayesi çok uzun.
Gazetecilik hata kabul etmeyen mesleklerden. Bir yanlış yapıldığında durumu nasıl düzeltiyorsunuz?
İnsan hata yapan ve hatasının farkına varma kabiliyetinde olan, erdem sahibi bir varlık. Bu tür durumlarda iletişimin bana göre temel felsefi cümlesi hatırlanmalı: “Gerçeklerden kaçılmaz…” Hatanızı kabul ettiğinizde konu kapanır. Herkes hata yapar denilir ve size de imkan tanınır. Aksi durum, kendini bilmeme ya da karşınızdakine değer vermeme kibrinden başka bir şey olmaz. Günümüzde, özellikle başarılı kriz yönetimlerinde hep bu formülasyona başvurulmuştur ve bunda daha kaybeden görülmemiştir.
Medya, toplumun düşüncelerini doğru olarak yansıtabiliyor mu?
Kamuoyu algısının medya tarafından “erk”e doğru bir şekilde aktarılması medyanın öncelikli işidir. İkinci önemli işi de aynı şekilde “erk”ten gelen yeni kanun, düzenleme ya da buna benzer gelişmeleri kamuoyuyla paylaşmadır. Soru, akademik anlamda kodlarla cevaplandırılabilecek, kitap yazılabilecek derecede içeriğe sahip. Medya, ideal ve eksiksiz bir şekilde toplumun düşüncelerini doğru olarak yansıtsa dahi; “Kamuoyunun duygu ve düşüncelerini doğru bir şekilde yönetime yansıtabiliyor muyum?’’ diye sürekli kendine sormalıdır. Sormaz ya da durumundan eminse, mutlaka yanlışlık vardır ve refleks zayıflamıştır. Bu kendisine soracağı soru, adeta mesleğin kaskosudur.
Artık insanlar haberleri sosyal medyadan takip ediyor. Bu durum hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sosyal medya, web 2 ya da yeni medya olarak adlandırılan bir kitle iletişim aracı. Türkiye yeni medya anlamında, dünya çapında nicelik özellikleriyle öne çıkıyor. Dünyada online nüfusun % 62’si sosyal medyaya bağlanıyorken, Sosyal Medya ve Markalar Araştırmasına göre bu oran Türkiye’de %79 olarak ölçülmüş. Sosyal medyada en yoğun yapılan aktivitelerden başı çekeni %62 ile güncel haberleri takip etmek geliyor. Arkadaşların paylaştığı içeriklere yorum yapmak ise %61. Bunlar geçtiğimiz yılın Aralık rakamları. Türk insanı teknolojiye çok çabuk uyan ve nimetlerinden istifade etmek isteyen özelliklere sahip. Ancak sosyal medya çeşitli riskleri de berberinde barındırıyor. İşin mutfağında olan bizlerin haberi yazarken, düzeltirken ve yayına verirken daha dikkatli, titiz ve kılı kırk yararak davranmasını zorunlu kılıyor. Çünkü sosyal medya manipülasyon ve provokasyonlara da açık bir kitle iletişim aracı. Diğer taraftan haberlerin sosyal medya üzerinden takip edilmesi ve paylaşılması, bu alanlarda istekli gazetecilerin istihdamı olarak düşünülürse sevindirici oluyor.
Gazetecilik meslek gereği sürekli yoğun ve dinamik olmayı gerektiriyor. Mesleğin sizin üzerinizdeki deformasyonları neler?
Gazetecilik, ürün ya da hizmetlerini saniyeler içinde çok çabuk tüketen bir meslek. Haberler, bir su içme süresi içinde eski kalabiliyor. Teknolojinin ilerlemesi, bazı kolaylıkları da beraberinde getirse de içerik ve bu içeriklerin yayına hazır hale getirilmesinde, çok yoğun bir çalışma temposuyla karşı karşıya kalınıyor. Bu durum stres, sıkıntı ve diğer olumsuz faktörleri bir araya getiriyor. Bu nedenle gazetecilik, “yıpranma payı” verilen meslek iş kolları arasında görülüyor. Kanunlar, çalışma süresi boyunca gazetecinin diğer mesleklerden daha fazla yıpranacağını kabul ederek, gazeteciler lehine çalışma sürelerine yönelik bazı avantajlar tanıyor.
Bu güne kadar yaptığınız haberlerde hiç pişmanlık yaşadınız mı?
Hayatım boyunca pişmanlık yaşayacak hiçbir şey yapmadım. Buna haberciliği de dahil edebiliriz. Kısacası “keşkesi” olmayan biriyim.
Bir gününüz nasıl geçiyor?
Güne sabahın ilk ışıklarıyla başlıyorum. Kurulmuş saat gibiyim. Uyumak istesem de başarılı olamıyorum. Sabah kahvaltım dahil gün için hazırlıklarımı yapıyorum. Haftanın 3 günü düzenli spor… Evden çıkmadan önce haber kanallarında mutlaka son gelişmeleri takip ederim. Ofise tüm ekipten önce gelip günlük gazetelere göz atıyorum. Ardından günün ilk haber toplantısı sonra randevular, görüşmeler başlıyor. Gazetenin son şeklinin verildiği beş çayımız var. Günün sıcak gelişmelerini değerlendiriyoruz. Gazete matbaaya gönderildikten sonra üzerimizden günün yükü kalkar. Yönetici olarak ikinci bölüm başlıyor. Toplantılar ve akşam buluşmaları ile gün bitip eve döndüğümde takip ettiğim dizi var ise ekran başı ardından kitaplarımla buluşmam gerçekleşiyor. Fırsat buldukça dostlara, kendime ve sevdiklerime zaman ayırırım. Hayat ihmal edilmeye gelmiyor. Vefasızlık da benim dünyama ait değil.
Kaynak: http://magdergi.com/baskentin-nabzi-osman-altinisik/