İhmal mi? Öfke mi?
Yaşananlar kâbus gibi. Başkentin göbeğinde otobüs terörü... Bir anlık gaflet, bir anlık öfke... Ya da teknik arıza... Adına ne derseniz deyin. Gerçek olan 12 hayatın söndüğü. Geleceğe dair 12 hayalin ve ona bağlı onlarca hayallerin yıkıldığı... Bunun bir telafisi var mı? Tabi ki yok. Yaşanlar yaşandığı ile kalıyor... Bir türlü ders çıkarmadığımız yaşanmışlıklar.
Her defasında tedbirden ve gereği yapılacağından öteye geçmeyen söylemler. Biraz gönül almaca biraz sinir uçlarının törpülenmesi...
Hani hep söylerim yaa...
Toplumsal hafızanın yaşanmışlıklar karşısında unutkanlığa yenik düştüğünü.
İşte öyle bir şey... Unutmazsak yaşayamayız.
Acıyı unutmak, unutturmak isteriz de ne denli başarılı oluruz. Tartışmak gerekir...
Unutamazsak yaşamak ne mümkün...
Hayat kaldığı yerden devam eder. Acı düştüğü yeri yakar, izi gönüllerde yer eder.
Toplumsal olaylarda refleksimiz anlık olur.
Öylece de kalır. Sonrası... Acı sahipleriyle baş başadır. Acıya ortak olmak ne denli mümkünse o denli ortak olunur... Bu yaklaşım insani boyutadır.
Peki, teknik olarak yaşanmışlığa ne demeli? Trafik denetimlerinden tutun, otobüslerin bakım sorgulamalarına kadar devam eder. Sonuç ne olursa olsun.
Ortada ki gerçeği değiştirmek mümkün değildir. Giden gitmiş kalan acıdır... Ya da kalanlar tozlu raftaki dosyada yerini almıştır.
İşte bu bağlamda... Ne acı yalnız bırakılmalı.
Nede yaşananların rafta kalmasına müsaade edilmeli. Aksi halde her yaşanmışlık kendi içinde sorgusuz sualsiz unutkanlık dosyasında yer alır...
Geride bıraktığımız hafta ülke gündemine ilişkin en önemli yaşanmışlık olarak otobüs kazası hafızamızda yerini aldı.
Ne terör, ne seçim, nede sınırımızda ki yaşananlar gündemin önüne geçemedi.
Kaybettiklerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum...
İhmal mi? Öfke mi? Bir anlık dalgınlık mı? Yoksa teknik sorun mu?