Minik hayatlar gizleriz...
Yaz gelmişse bir dostun sıcaklığı gibi sarmalı insanı… Ankara'nın gri tonları ve üşüme duygusunun uzun sürecinin ardından yaz iyiden iyiye kendini hissettirmeye başladı. Her mevsim kendi özelinde güzel… Kuş cıvıltıları… uçuk mavi gökyüzü… yeşilin tüm tonlarının hakim olduğu doğa… Denizler, göller, akarsular… Bahar şiirleri ve yazıları yerini yaza bıraktı.
Bahara iltifatlar tamamlandı… Yaza yelken açmalı. Nazlı bekleyiş sonlandı.
Çiçekler hayat buldu, doğa canlanmasını tamamladı. Rengarenk tonlar şölene dönüştü.
Küçük şeylerden mutlu olanlardansan, hayata olumlu pencereden bakanlardansanız? Yüzünüze vuran güneş sizi hayata bağlayacaktır. Bazen kelimeler birbirine benzer ama nerede nasıl kullanıldığı önemlidir.
Küçük bir değişikliğin ne kadar anlam değiştirdiğine tanıklık ederiz.
İşte hayat da öyle bir şey… Küçük bir umut veya kaygı hayata dair ne kadar anlam değişikliği yaşatır.
Bazen de an gelir hayatın ne kadar değerli olduğunu küçük bir yaşanmışlık yeniden size hatırlatır. Dünya her sabah yeniden nasıl kurulur ise… Hayatta her sabah yeniden başlar.
Mevsimlerin hayatımız üzerindeki anlamı hep farklıdır. Güne başlanmışlıktır hayata dair sunulan en büyük armağan.
Tıpkı mevsimler gibi… Ruh dünyamızı etkisi altında tutan mevsimlere yüklenen anlamları farklı okumak gerekir. Sözcükler arasında bazen minik hayatları gizleriz.
Hüzünden sonra mutluluğu, neşeyi kalbe misafir edecek kadar iradeli, ölümün varlığına rağmen hayata sımsıkı sarılacak kadar güçlü olmalı insan… Ölümü hatırlayıp dünya güzellikleri ile iki dünyayı da yaşatacak kadar inançlı… İnsan istediğinden vazgeçtiğinden yıkılır, biter… Yaz kapıyı çaldığında ruhu çocukluğa müsaade edecek kadar samimi olmalı.
Yazı sabırsızlıkla bekledik, umuda sarıldık, soğukta ısındık…
Ve o ısınma yüreklerimize kadar sindi…