Yaz yağmuru bir başkadır
Klasik bir pazartesi yazısı dışına çıkalım istedim. Hep şikayet eder, yüzümüzü ekşitiriz ya… O cinsten bir geç kalmışlık. 'Yaz yağmurları bir başkadır' denir, sonuna bir cümle de 'aşk meşk' eklenir ya.
İşte o yaz yağmurları geride bıraktığımız haftaya damgasını vurdu. Vurmakla kalmayıp fırtınalar kopardı. Sonrası sel olup sayfalara taştı.
Kimi 'tamtam' çaldı… Kimi 'oh olsun!' dercesine fatura kesme peşine düştü. 'Yağmurun azizliğine uğradık' diyeninden 'metroyu sel aldı götürdü' diyenine kadar... Sonra mı? 'dağa çıktı'... Eee 'yandı bitti, kül oldu'.
Bu mudur yani?
Biz habercilerin bakış açısı değil, baktığı pencere çok önemli galiba...
Bu kenti nasıl görmek istediğinizle orantılı… Sevgiliye bakmak gibi bir şey… Bakan gözün görmek istediğidir aslında hafızada yer tutan.
Sürekli olumsuz düşünce, sürekli olumsuz bakışı acısı… Bir dönem sonra gördüklerinizi algılamada sorun yaşatıyor.
Ne diyor sanatçı, 'Sen benim en kıymetlimsin, sevmekle bitmeyenimsin…' Ankara da öyle bir şey… Kıymetlimiz, sevmekle bitmeyenimiz… Sevmeseniz de, seveni var. Tıpkı Melih Gökçek misali… Bu kentte başınıza taş düşse, önünüze 'ayu' çıksa o sorumlu.
Bir türlü anlamıyorum ama olsun.
Tüm geç kalmışlıklarda olduğu gibi.
Geç kalmışlıklarımız var, bir türlü ders çıkartamadığımız. Ya da tecrübe hanemize kaydedemediğimiz. Hayat gibi… İhmal ettiklerimiz gibi… Sahip çıkmadığımız geç kalmışlıklarımızın üzerini 'kısmet değilmişle' örttüğümüz gibi… Bu kentin üzerini örtemeyelim… Geçmişi saygıyla anılara teslim etme vakti… Geleceği konuşma, geleceği inşa etme vakti.
Adettir geç kalmalarımız… İşe geç kal, haber vermeye geç kal, sevmeye geç kal, mutlu olmaya geç kal… Geriye dönüp baktığında içi kocaman bir 'geç kalmışız' ile dolu bir hayat… Yok bunun bir sonra ki adımı, yok… Tüm sevmelere sahip çıkmalı. Çıkmalı ki içinde 'bir geç kalmışlık' olmasın.
Elimizi çabuk tutalım, bir yere de vaktinde ulaşalım. Geç kalmış olmayalım; ne dersiniz?
Öyleyse sevmekte geç kalmadığınız bir hafta olsun…